


İsmi
gibi portakal rengi olan otobüsü görünce inanılmaz sevindim, şoför kapıda
pasaport kontrolü yapıyordu, Avrupa Birliği vatandaşıysanız kimliğiniz yeterli
ama bizim gibi turistseniz schengen istiyor, her hangi bir schengen yeterli
Viyana için schengenimiz olduğundan sorun yok, koltuklarımıza yerleşiyoruz. Yaklaşık
3 saat sürecek bir yolculuk sonrası sabah 10 civarı Budapeşte’ye varıyoruz. Yol
boyu dikkatimi çeken şey, Viyana’dan çıktıkça sanayinin baş göstermesi
sonrasında kmlerce (kartpostal tadında) irili ufaklı köylerin varlığı ve uçsuz
bucaksız alabildiğine uzanan doğa. En inanılmazı arada sınır kapı vs olmayışı,
öyle elini kolunu sallayarak başka ülkeye geçiyorsun, Avrupa Birliği’ni
isteyelim ya da istemeyelim ayrı bir konu ama şunu bilin ki bu muhteşem bir
lüks. Düşünsenize bisikletinizle bile geçebilirsiniz. Ama bu tatlı mutluluk
otobüsün vardığı son noktada bir anda sonlanıyor. Neden bilmem şehrin
merkezinde indirileceğimizi düşünmüştüm oysaki adam bizi koca bir stadın yanında
herkesle birlikte indirdi. Otobüsü de oraya park etti. Dönüşte de bu noktadan
binecektik. Gideceğimiz yeri nasıl bulabileceğimizi bilmiyorduk, ben elimdeki
kitapçıktan resimleri gösterdim, adam tek kelime İngilizce bilmiyor, Macarca
anlatıyor da anlatıyordu. Biz ona bakıyoruz o bize, adam İngilizce ifade
edemediği için sıkıntıya düşmüştü, sonra ben asıl daha önemli bir sorunu fark
edip eşime dönüyorum “iyi de burası
neresi ”? Eşim sorunu anlamıyor “Budapeşte” diye yanıtlıyor, “onu sormuyorum burası yani indiğimiz nokta,
dönüşte burayı nasıl bulacağız diyorum” . Eşim koca bir of çekiyor, belli
etmemiştim ama ben de oldukça gerilmiştim. Adama sorduk ama adam soruyu
anlamadı anladıysa da onun anlattığını yine biz anlamamıştık. Sonunda her zaman
yaptığımı yapmaya karar vererek adama teşekkür edip eşimi adamın yanından
uzaklaştırdım ve herkesin gittiği yöne gittim, merdivenlerden yerin altına
indik.
Burası Viyana gibi tekin görünmüyordu biraz yürüdükten sonra tren
istasyonuna vardığımızı gördüm. Nereye gideceğimizi bilmediğimden 2 tane
görevli amcaya resimleri gösterip neye binmemiz gerektiğini sorduk onlar da İngilizce
bilmiyordu ama şoför ağbiye oranla az da olsa bir şeyler söylemeyi
başardılar. Bu arada tepemizdeki levhaya
bakıp not alarak nerede olduğumuzu ve dönüşte nereye varacağımızı öğrenmiş
olduk. Uzun bir bilet kuyruğundan sonra trene binebildik. Tren kesinlikle
komünist dönemden kalmaydı. Rengi tamamen gri, üzeri yazısızdı sadece her bir
vagonun üzerinde numaralar vardı. Kendimi garip şekilde yitik hissettim, gözümün
önüne toplama kampına götürülen insanlar geldi. Trenin içindeki oturma yerleri
cam kenarında dizilmiş uzun sedirler şeklindeydi. Ayakta çok insan vardı, insanlar garip
şekilde bize bakıyordu sanırım elimizdeki Budapeşte kitabından ötürü turist
olduğumuzu anlamışlardı.
Trenin resmini çekmek için yanıp tutuşuyordum ancak
ciddi anlamda ürktüğümden ve eşim de hayır dediğinden çekemedim. (Üstelik duraklarda
dururken ani ve şiddetli duruşlar yapıyor, uzaya mekik fırlatılıyormuş gibi bir
sesle duruyordu.) Viyana’da ulaşım
araçları asla dolu değildi, insanlar hep oturuyordu ya da keyiflerinden ayakta
durup sohbet ediyorlar koltuklar boş oluyordu. Viyana trenlerinde her koltukta
uçakta olduğu gibi dergiler gazeteler vardı, insanlar okuyup geri asıyordu. Ben
ilk anlarda Macaristan’ı da Viyana gibi beklediğimden sanırım şok geçirmiştim. Amcaların
bize söylediği noktaya vardığımızda (15-20
dakika sürdü) trenden indik ve daha
önce hiç görmediğim kadar dik merdivenlerden yukarı tırmandık. O kadar dikti ki
düşmemek için eşime tutundum ve büyük bir kararlılıkla “ben bir daha buradan geçmem” dedim eşim de gülerek “olur sen yürüyerek dönersin” dedi. Trene bindiğimiz yerle indiğimiz yer
birbirinden oldukça farklıydı, burası çok daha modern, duvarları güzel
resimlerle süslenmiş bir istasyondu. Üstelik merdivenlerin o kadar dik olma
sebebi de istasyonun Tuna Nehri’nin altında olmasıymış, bu da ben de bir vauuv
duygusu yarattı. İstasyondan yukarı çıkıp da şehre ayak basınca koca bir oh
çektim, nerede olduğumuzdan emin değildim ama nihayet bir merkeze varmıştık.
Budapeşte harika ve sakin bir şehir. Ailecek gittiğimizden bu sefer rehber ayarladım. Arkadaşlar süperlerdi. Havalimani transferini ve gezileri ayarladılar ( www.budapestetur.com ) hiç yorulmadım bu sefer stressle. Ünlü gulaş çorbasını, estergon kalesini, gül babayı, bit pazarlarını doya doya gezdik. Yazıyı okuyunca yeniden gitmiş gibi oldum.....
YanıtlaSilMerhaba,
YanıtlaSilViyana'dan budapeşteye erken saate otobüsü yok Orange Ways firmasının,11.30 en erkeni. budapeşte-viyana saat 07.00 var. Bütün günleri kontrol ettim ve sabah saatinde yok. Acaba yaz-kış tarifeleri mi farklı oluyor,internetten aldım demişsiniz.
Neriman Hanim cok erken saatlerden gece gec saatlere kadar seferleri vardi. Biz internetten saati secip almistik ancak tarifede degisiklik mi oldu bilmiyorum. Belki sabah saatleri dolmussa o yuzden gostermiyor olabilir.
YanıtlaSilVerdiğiniz bilgiler kapsamlı ve yararlı oldu. Ben başkaları ile paylaşmak makale zorunda kalacak .
YanıtlaSilViyana'da 5 yıldızlı oteller