Hatırlarsanız
“Viyana Büyük Yanılgı” başlıklı yazımda Budapeşte’ye gitmek isteme sebebimi
yazmıştım. Viyana için gerekli
hazırlıkları bitirdikten hemen sonra erasmus öğrencilerinin sayfalarını
kurcalayarak Budapeşte için ucuz ulaşım yolu ararken Orange Way denilen bir
firma buldum. Erasmusçular sağ olsun,
ciddi bir tasarruf yapmamızı sağladılar. Eğer Orange Way olmasaydı, Viyana’dan
trenle gitmek zorunda kalacaktık ve tren ücreti iki kişi gidiş dönüş yaklaşık 400-450
liraya yakın bir fiyat tutuyordu. Halbu ki Orange Way ile iki kişi gidiş dönüş
yaklaşık 7600 HUF gibi bir fiyat ödedik (Türk lirası olarak da yaklaşık 60 Tl).
(1 liraya 126 Huf alıyorsun, 199 Huf’a güzel tablot bir çikolata alabiliyorsun)bunda
otobüs firmasının Macar firma olmasının ve Macaristan’ın Avusturya’ya göre çok
daha ucuz olmasının etkisi var. Malumunuz olduğu üzere Macaristan, Sovyetlerin
meşhur demir perde ülkelerinden biriydi, yani Komünizm ile yönetiliyordu bu
yüzden fiyatlar diğer Avrupa ülkelerine göre biraz daha aşağıda. Hatta eskiden
çok daha ucuzmuş ancak Avrupa Birliğine girdikten sonra diğer Avrupa ülkelerini
yakalayabilmek için fiyatlar yukarı çekilmek zorunda kalmış. İnsan Viyana’dan
sonra Budapeşte’ye geçince (ve tabi benim gibi tarihçi de olunca) gördüklerine
inanamıyor. Bir zamanların Avusturya – Macaristan İmparatorluğu, 1. Dünya
Savaşı ile dağıldıktan (ve Macaristan demir perde ülkesi olduktan sonra) nasıl
bu denli farklı iki ülke olabilmiş? Düşünsenize ikisi de Avrupa topraklarında
yüzyıllarını birlikte geçirmiş, ikisi de aynı hamurla yoğrulmuş olmasına rağmen
sadece 100 yılcık kadar kısa bir sürede bu denli farklılaşabilsinler, cidden bu
deneyimi görmek inanılmazdı.
Öncelikle
şunu belirtmek isterim ki Budapeşte’de yalnızca bir gün geçirdiğimizden görebildiğimiz
yerler de oldukça azdı. Yani öncekilerin aksine bu sefer gezgin değil turistik.
Viyana’da 2. Günümüzün sabahı oldukça erken bir saatte internetten satın
aldığımız biletin üzerinde yazan yere (Praterstain civarı bir yerdi) giderek,
otobüsümüzü bulmamızla Budapeşte yolculuğumuz başladı. Otobüsü bulana kadar
kafamda acabalar vardı, cidden böyle bir firma var mı, burada mı, bulabilecek
miyiz diye çok düşündüm. Çünkü bileti Macarca bir sayfadan satın almıştık, tek
kelime de anlamamıştık. Üstelik 400-450 civarı bir şey yerine 60 tl ödemek de
ilginçti, bir şeylerin yanlış olduğunu düşünüyorduk. Ama yanlış olmaması için
dua ediyordum çünkü eşim Macaristan macerasına bulaşmak istememişti, onu resmen
zorladım. Bir de bir tavsiye eğer bir
yerden otobüsle başka bir yere gidecekseniz muhakkak 1 gün evvel gidip yeri
bulun, bizim gibi otobüs saati gidip yer aramayın, otobüsü kaçırma ya da bulamama
ihtimaliniz çok yüksek.
İsmi
gibi portakal rengi olan otobüsü görünce inanılmaz sevindim, şoför kapıda
pasaport kontrolü yapıyordu, Avrupa Birliği vatandaşıysanız kimliğiniz yeterli
ama bizim gibi turistseniz schengen istiyor, her hangi bir schengen yeterli
Viyana için schengenimiz olduğundan sorun yok, koltuklarımıza yerleşiyoruz. Yaklaşık
3 saat sürecek bir yolculuk sonrası sabah 10 civarı Budapeşte’ye varıyoruz. Yol
boyu dikkatimi çeken şey, Viyana’dan çıktıkça sanayinin baş göstermesi
sonrasında kmlerce (kartpostal tadında) irili ufaklı köylerin varlığı ve uçsuz
bucaksız alabildiğine uzanan doğa. En inanılmazı arada sınır kapı vs olmayışı,
öyle elini kolunu sallayarak başka ülkeye geçiyorsun, Avrupa Birliği’ni
isteyelim ya da istemeyelim ayrı bir konu ama şunu bilin ki bu muhteşem bir
lüks. Düşünsenize bisikletinizle bile geçebilirsiniz. Ama bu tatlı mutluluk
otobüsün vardığı son noktada bir anda sonlanıyor. Neden bilmem şehrin
merkezinde indirileceğimizi düşünmüştüm oysaki adam bizi koca bir stadın yanında
herkesle birlikte indirdi. Otobüsü de oraya park etti. Dönüşte de bu noktadan
binecektik. Gideceğimiz yeri nasıl bulabileceğimizi bilmiyorduk, ben elimdeki
kitapçıktan resimleri gösterdim, adam tek kelime İngilizce bilmiyor, Macarca
anlatıyor da anlatıyordu. Biz ona bakıyoruz o bize, adam İngilizce ifade
edemediği için sıkıntıya düşmüştü, sonra ben asıl daha önemli bir sorunu fark
edip eşime dönüyorum “iyi de burası
neresi ”? Eşim sorunu anlamıyor “Budapeşte” diye yanıtlıyor, “onu sormuyorum burası yani indiğimiz nokta,
dönüşte burayı nasıl bulacağız diyorum” . Eşim koca bir of çekiyor, belli
etmemiştim ama ben de oldukça gerilmiştim. Adama sorduk ama adam soruyu
anlamadı anladıysa da onun anlattığını yine biz anlamamıştık. Sonunda her zaman
yaptığımı yapmaya karar vererek adama teşekkür edip eşimi adamın yanından
uzaklaştırdım ve herkesin gittiği yöne gittim, merdivenlerden yerin altına
indik.
Burası Viyana gibi tekin görünmüyordu biraz yürüdükten sonra tren
istasyonuna vardığımızı gördüm. Nereye gideceğimizi bilmediğimden 2 tane
görevli amcaya resimleri gösterip neye binmemiz gerektiğini sorduk onlar da İngilizce
bilmiyordu ama şoför ağbiye oranla az da olsa bir şeyler söylemeyi
başardılar. Bu arada tepemizdeki levhaya
bakıp not alarak nerede olduğumuzu ve dönüşte nereye varacağımızı öğrenmiş
olduk. Uzun bir bilet kuyruğundan sonra trene binebildik. Tren kesinlikle
komünist dönemden kalmaydı. Rengi tamamen gri, üzeri yazısızdı sadece her bir
vagonun üzerinde numaralar vardı. Kendimi garip şekilde yitik hissettim, gözümün
önüne toplama kampına götürülen insanlar geldi. Trenin içindeki oturma yerleri
cam kenarında dizilmiş uzun sedirler şeklindeydi. Ayakta çok insan vardı, insanlar garip
şekilde bize bakıyordu sanırım elimizdeki Budapeşte kitabından ötürü turist
olduğumuzu anlamışlardı.
Trenin resmini çekmek için yanıp tutuşuyordum ancak
ciddi anlamda ürktüğümden ve eşim de hayır dediğinden çekemedim. (Üstelik duraklarda
dururken ani ve şiddetli duruşlar yapıyor, uzaya mekik fırlatılıyormuş gibi bir
sesle duruyordu.) Viyana’da ulaşım
araçları asla dolu değildi, insanlar hep oturuyordu ya da keyiflerinden ayakta
durup sohbet ediyorlar koltuklar boş oluyordu. Viyana trenlerinde her koltukta
uçakta olduğu gibi dergiler gazeteler vardı, insanlar okuyup geri asıyordu. Ben
ilk anlarda Macaristan’ı da Viyana gibi beklediğimden sanırım şok geçirmiştim. Amcaların
bize söylediği noktaya vardığımızda (15-20
dakika sürdü) trenden indik ve daha
önce hiç görmediğim kadar dik merdivenlerden yukarı tırmandık. O kadar dikti ki
düşmemek için eşime tutundum ve büyük bir kararlılıkla “ben bir daha buradan geçmem” dedim eşim de gülerek “olur sen yürüyerek dönersin” dedi. Trene bindiğimiz yerle indiğimiz yer
birbirinden oldukça farklıydı, burası çok daha modern, duvarları güzel
resimlerle süslenmiş bir istasyondu. Üstelik merdivenlerin o kadar dik olma
sebebi de istasyonun Tuna Nehri’nin altında olmasıymış, bu da ben de bir vauuv
duygusu yarattı. İstasyondan yukarı çıkıp da şehre ayak basınca koca bir oh
çektim, nerede olduğumuzdan emin değildim ama nihayet bir merkeze varmıştık.
Budapeşte harika ve sakin bir şehir. Ailecek gittiğimizden bu sefer rehber ayarladım. Arkadaşlar süperlerdi. Havalimani transferini ve gezileri ayarladılar ( www.budapestetur.com ) hiç yorulmadım bu sefer stressle. Ünlü gulaş çorbasını, estergon kalesini, gül babayı, bit pazarlarını doya doya gezdik. Yazıyı okuyunca yeniden gitmiş gibi oldum.....
YanıtlaSilMerhaba,
YanıtlaSilViyana'dan budapeşteye erken saate otobüsü yok Orange Ways firmasının,11.30 en erkeni. budapeşte-viyana saat 07.00 var. Bütün günleri kontrol ettim ve sabah saatinde yok. Acaba yaz-kış tarifeleri mi farklı oluyor,internetten aldım demişsiniz.
Neriman Hanim cok erken saatlerden gece gec saatlere kadar seferleri vardi. Biz internetten saati secip almistik ancak tarifede degisiklik mi oldu bilmiyorum. Belki sabah saatleri dolmussa o yuzden gostermiyor olabilir.
YanıtlaSilVerdiğiniz bilgiler kapsamlı ve yararlı oldu. Ben başkaları ile paylaşmak makale zorunda kalacak .
YanıtlaSilViyana'da 5 yıldızlı oteller