6 Kasım 2012 Salı

Roma'yı Sevmedim Çünkü


Not: başlamadan evvel resimlerle ilgili belirtmeliyim ki, bu resimler onca güzelliğin arasında seçilmiş üç beş fotoğraf değildir. Aksine ben tarihi eser kadar şehir fotoğrafı çekmeyi seven biriyimdir ve bolca resim de çekerim ama bu sefer şehri oldukça az çektim, çünkü içimde çekme dürtüsünden çok tiksinti dürtüsü oluşturdu. ve bu resimlerin hiç biri şehrin arka sokağı falan değildir, gayet  şehrin göbeğidir. Şehrin tüm binaları (tarihi eserleri hariç) lüks dükkanların olduğu bir kaç bina da hariç böyledir. Bunları da örnek olsun diye en son gün 10 dakika içinde çektim (yani 10 dakikada bunları çekiyorsam 7 günde neleri çekerdim siz düşünün). lütfen resimlere tıklayıp yakından inceleyin.

Bu sıralar oldukça yoğunum o yüzden bu sefer ki seyahat yazısı öncekilerden farklı olacak, önceki yazı yarım kaldığı gibi açıkçası Roma’yı yazılmaya da layık görmüyorum. Onun yerine Roma’yı neden sevmediğimi maddeler halinde anlatmaya çalışacağım. anlatıklarımın biri yanlışsa çıkıp söyleyin lütfen.  Roma’yı sevmedim çünkü:


1-Uçağım İtalya Havaalanına indikten hemen sonra havaalanında beni bekleyen eşimle buluştum,  daha sonra çok önceden parasını ödediğimiz ve bizi şehre götürecek otobüse binmeye gittik bu sırada (otobüs saatimize en az 20 dakika olmasına rağmen) eşim beni koşturuyor, ve dışarıdaki sağnak yağmur ve soğuk havadan dolayı üzerime kat kat giyinmemi söylüyordu. Ben iyi de nasılsa otobüsümüze bineceğiz ne var bunca şeye diye diretiyor, otobüsün kalkış saatinde dışarı çıkarız diyordum ki o beni inatla giydirip peşinden dışarı sürükledi. Önü arkası açık, neyseki yol geçtiği için tepemizin kapalı olduğu ama rüzgarı bol ve yağmur serpintili bir yerde yarım saatten fazla insan yığınlarının arasında bekledik. Üstelik rezarvasyonumuz ve biletimiz olmasına rağmen, ilk otobüse binemedik. 
Eşime nedenini sorduğumda “üç kağıtçı bunlar, düzen müzen yok” dedi. Hatta konuştuğumuzu duyan birkaç Türk  yanımıza gelip “bunlar bizden beter” dedi. Tüm o soğuk ve kaosun arasında büyük bir Fransız grup vardı onlar sayesinde çile dolu bekleyişimiz benim de onlara eşlik etmemle eğlenceye dönüştü. Gelen her otobüste oooooooooOOOooooo sesleri yapıyor bizimki olmadığı anlaşıldığında aaaaAAAAAaaaaa diye bağırıyorlardı bizle birlikte pek çok insan da onlara katılınca bir müddet sonra bir stad dolusu insan gibi ses çıkartmaya başlamıştık, bizi es geçen otobüslere el sallıyorduk hatta onlar da bize korna çalıyor insanlar karşılık veriyordu falan. Onlar da arada yılıp Michell diye sesleniyorlardı Michell anladığımız kadarı ile grubun lideri, rezarvasyonları o yaptırmış hatta bir ara ben de Michell diye bağırıp zavallı adama takılmaya başlamıştım.  Neyse ki tıkış pıkış dalmayı başardığımız otobüsün bir diğer sorunu şu ki, bagajlarınızı kendiniz yerleştiriyorsunuz, bu daha da kaos yaratıyor 40 bagajlık yere millet gelişi güzel attığından sonrakilere yer kalmıyor ve arabadan ilk inenler kendilerininkine ulaşana kadar üsttekileri yere fırlatıyor.
2-Otobüse bindikten kısa süre sonra anladık ki Roma’da çok ciddi bir trafik sorunu var. 25-30 kmlik yolu 2 saatte tamamladık, bu durum bizi öyle yıldırdı ki neşeli Fransız grubu bile bir müddet sonra sus pus oldu. Zaten trafiğin nasıl bir sorun olduğu şuradan belli, turiste Roma içinde araba kiralanmıyor. Trafiğe hakim olamazlar diye. Hatta Romalı olmayan İtalyanlara da kiralanmıyormuş.  Bunu bilmek bile aslında çok şey anlatıyor çünkü ciddi anlamda gelişmiş ülkelerde trafik sorunu olmaz çünkü ulaşım ağı çok iyi olduğundan insanlar araba kullanmaz. Roma’ya doğru giderken gördüğümüz binalarsa tam bir hayal kırıklığı pis, eski, bakımsız binalar herkesin suratı düşüyor, Roma’nın çok farklı olacağını umut ediyorum.
3-Ana durak Termini’de indik. Otobüs bir türlü gelmeyince, yürümeye karar verdik. Zavallı eşim benim bavulumla önde ben şemsiyeyi bir ona bir kendime tutuyorum. Dizimin üzerine kadar çizme var, ancak onlarda da bizdeki gibi alt yapı sorunu olsa gerek bazı yerlerde su göletleri oluşuyor ve benim çizmeler löp löp suların içinde, yolun ortasında otobüse rastlıyoruz. Otele vardığımızda çizmenin içini dışını, üzerimizdekileri  bırakın bavulum bile (nasıl olduğunu anlayamadığım  şekilde) su almıştı. İlk iş kıyafetleri bavuldan çıkarıp odanın orasına burasına asıyorum oda bir anda bit pazarına dönüyor ama moralimi bozmamaya çalışıyorum. Eşim sürekli olarak otobüs yağmurdan gelmedi heralde deyip duruyor. Moralimi dik tutmaya çalışıyorum. Yanımda 2 çift ayakkabım daha olduğu için mutluyum kuru bulduğum birkaç kıyafeti bulup giyiyor. Yağmurun hafiflediği bir vakit yemeğe gitmeye hazır olduğumu söylüyorum.
4-otelimizin lokasyonu iyi termini’ye pek uzak değiliz, durak hemen karşımızda gidip bekliyoruz ancak, otobüsler yine gelmiyor yağmur ve rüzgarın altında beklerken eşim yine söyleniyor “yağmurdan heralde” diye. Nitekim termini’ye varıyoruz fazla hareket etmek istemediğimizden hemen dibindeki McDonalds’a zıplıyoruz. Eşim tepsiyi alıyor yemeye başlıyoruz derken içeri sakallı bir amca daliyor, karşımdaki Japon turist çiftinin masasına yöneliyor kadından bir çığlık kopuyor ne olduğunu tam göremiyorum.  Ama Mc görevlilerinden hiçbir müdahale yok. Amca göz hizamdan çıkmış durumda derken önümdeki tepside bir el ve eşimin bağırtısı, amca patatesleri avuçluyor. Sonra durumu anlıyorum her masadan avuç avuç bir şeyler alıp ağzına atıp gidiyor. İşte o an moralmen çöküyorum hemen önümdeki hamburger kutusuna patateslerimin geri kalanını doldurup dışarı çıkıyor amcayı bulup paketi veriyorum. Amca paketi alıyor ardımdan bağırtışlı şeyler söylüyor eşime göre “içinde hamburger olmadığı için küfrediyormuş”. Kafamdan 2 şey geçiyor , birinicisi o açken ben yurt dışına tatile gelme lüksüne sahip olduğum için müthiş bir suçluluk duygusu, ikincisi böyle bir olayın olmasına Türkiye’de asla ve asla izin verilmeyeceği.  Havaalanından yola çıkıp da binaları görmeye başladığımdan beri hep aynı şeyi düşünüyorum “bu insanlar fakir”

5-Mc Donalds’tan çıkıyoruz, otele dönmek istiyorum. Alıcı gözle etrafa bakıyorum eşimin neden burası “zenci şehri” dediğini anlıyorum. Cidden etraf Nijeryalı, Angoralı zencilerle doldu. Neredeyse 1 metrede bir zenci var. Bir de Pakistanlı Hintli gibi duran Asyalı siyahi insanlar grubu var. Günler sonra anlayacağım ki Roma’da 3 büyük grup var:
a-çakma çantacı grubu: ilk saydığım zenci grubu
b-şemsiyeci grubu: ikinci saydığım siyahi grup
c-dilenci grubu:  bunlar İtalyanlar
ve bu üç grup ciddi anlamda ayrışmış kimse bir diğerinin işini yapmıyor. İtalyanlar dilenme işini kesinlikle diğerlerine kaptırmamış. Kabul etmeliyim ki ben ilk etapta Asyalı gruplardan ve zencilerden korkmuştum ama gördüğüm kadarı ile bu insanların bir şey satmaya çalışmak dışında kimseye zararı yok (gördüğüm kadarı ile diyorum altını çizerim).  Fakat başka türlü zararları var.
6- Şehirde ciddi anlamda büyük markalar var Via del Corsa gibi bir sokakta alışveriş yapmasanız da Prada, Guccci, Valentino, Hermes gibi mağazaların önünden defalarca geçesiniz geliyor ancak çok ilginç ve itici bir taraf var ki o da şöyle, çakma çanta satanlar tüm bu markaların önünde oturmuş çanta satıyor. Resmen şok geçirilecek bir durum. Çok çirkin bir görüntü, satmasın demiyorum satsın o da parasını kazansın ama tutup da o mağazaların önünde değil. Türkiye’de böyle bir şeyin olabilmesi mümkün mü asla değil. Üstelik bunu yüzlerce polis ve zabıtanın olduğu yerde rahatça yapabiliyorlar bu size çok şey anlatmıyor mu?
7-şemsiye satan gruba da lafım yok, onlar da satıp kazansın parasını ama döndüğünüz her delikte onlardan birine rastlayıp hayır demekten yoruldum bir haftada abartısız 80 kişi gelmiştir.  Halbuki ben rahatça şehri dolanmak vaktimi şehre ve tatile sarfetmek istiyordum.

8- Dilenci gruba gelince sanırım en çok bunlardan çektik. Adamlar resmen yakanıza yapışıp bırakmıyor. Üstelik o kadar çoklar ki, resim çekeceğim zaman bile adam kareye girip geliyor para diyor, kiliseye gireceğim para diyor.  Yani sürekli bir taciz var, bir müddet sonra mekanlara girme arzunuz bitiyor çünkü kapısında dilenci. Mekanları es geçmeye başlıyorsunuz. Dün en sonunda Pizza Nova’daki büyük kilisenin önünde dilenci ile kavga edip “I am not Christian  so I won’t give Money .ok.”diye bağırdım. Eşim sesime gelip ne oluyor dedi. Para istiyor dedim, “verme” geç niye muatap oluyon dedi. İyi de ben de öyle yapmıştım ilk önce para vermeyip sessizce resim çekmek için pozisyon alıyordum ki  bana doğru kalkıp geldi ben yine no dedim, makinayıo bir daha kaldırıp resim poziyonu almıştım ki dilenci bana sinirlenip boynundaki haçı sallamaya başlayınca kendimi “I am not Christian  so I won’t give Money .ok.” diye bağırırken buldum. Türkiye’nin tamamını ve tarihi yerlerini gezmiş biri olarak söylüyorum ömrümde böylesi tacizler yaşadığımı bilmiyorum. Geçen hafta tvde izlemiştim dilenci kadının biri İstanbul’da arap tursitlere sardırmış, polis yakaladı yaka paça götürdü. Roma’da dilenmek legal görünüyor, hükümet onlardan vergi alıyor bile olabilir. Çünkü dünyanın en turistik şehrinde,  -Rönesansın doğduğu yerde her şeyi geçtim Avrupa’da ve Avrupa Birliğine üye bir ülkede- binlerce polisin cirit attığı yerlerde bunlara müsaade ediliyor olmasının anlamı başka ne olabilir ki?
9-gelelim şehrin binalarına, sokaklarına, kaldırımlarına. Tarihi yapıları çıkardığımızda geriye çok ama çok kötü bir şehir kalıyor. Bütün binalar dökülüyor, tüm mağaza ve binaların üzeri sprey boyalarla yazılı, kaldırımlar berbat, hani filmlerde gizli taşlar olur o biraz ayrıktır onu itersin kapı açılır falan, aynen taşlar kaldırımlar ve hatta yollar öyle. Araba yolları zaten yamalık, bazı yerler bayağı bir oyuk, kaldırımlarda bavullarınızı rahatça sürüyün ya da engellilerin arabaları rahat insşin çıksın diye rampalı bitişler yok. 3 çift ayakkabımdan birini de bu kaldırımlar ve yollar sayesinde yitiridm yarın tamire götüreceğim. Yolların kötü olması dolayısıyla çok çabuk yoruluyorsunuz. Tabanlar ekstradan ve çabuk şişiyor. Sakarya bile Roma’ya bu açıdan büyük bir fark atar. Hani onlar AB ülkesi medeniyetin beşiği ya ondan Sakarya ile kıyaslıyorum. Yolları geçtim, adamların bakanlık binaları bile dökülüyor. Sıva dökükleri boya dökükleri bir yana bir de pislik içinde yüzüyor tüm binalar. Bayrakları da pis kimi solmuş gitmiş. Arkadaş arada yenisini yaptır taktır yok. İşte bu noktada insan Tayyip Amca’nın eline eteğine kapanmak istiyor. Belli ki Berlusconi paraları hatunlara yedirmekten binaya ya da şehre yatırım yapamamış, yazık. AKP hükümeti şehirlere yollara binalara yeni yapılara yatırım yapıyor, görüntüye önem veriyor.

10- Binaların bakımsızlığından başlamışken, temizlik konusuna değineyim, şehir çok pis. Yollar pis, kaldırımlar pis her yer çöp. İtalyanlar çok sigara içiyor ve bitince hemen yere fırlatıyor. Halbuki çok fazla çöp tenekesi ve sigaralık var etrafta geçerken yanlarından masus bakındım içlerinde 1-2 izmarit vardı. Türkiye halkı bu konuda daha özverili o çöplüklerin yanında içen çok insan görürsünüz ülkemizde. Tuvaletleri ekstradan pis, oldukça lüks bir yere gidiyorsunuz wcye gitmeniz gerekiyor, klozetin üzerinde kapağı yok taşın üstüne oturmalısınız, bir de pis olduğundan oturamıyorsunuz tabi. İnanın birkaç sefer gezimizin ortasında otele dönüp wcyi kullanıp tekrar gezimize döndük. Böylece en az 1 saatiniz kayıp oluyor. Wc si düzgün olan Piazza Novana’da 1 restaurant vardı, bir de İspanyol merdivenlerinin yanındaki McDonalds vardı. Gerisi lüks ama pislik içindeydi. Üstelik sıvı sabunlukları da genelde boş. Islak mendilleri zaten yok. Roma’daki hiçbir büfede ıslak mendil satılmıyor bir gün sıvı sabun bulup da elimi yıkayamadığımdan, kolanyaları da yok ve saatler süren gezi boyunca hiçbir büfede ıslak mendil olmadığından sonunda geziyi kesip Termini’ye gittik ve büyük marketten 2 paket 80 lik ıslak mendil aldık.
11- Şehirciliğin ne denli kötü olduğunun en büyük örneğini 2 akşam önce yaşadık. O olayı görmeden evvel de zaten kendi kendime düşünüyordum, bu şehir de hiç “özürlü” vatandaş yok mu diye. Çünkü etrafta hiç görmedim adamlar sokak hayvanlarını toplatıp katlettikleri gibi onları da yok mu etmişler diye kötü bir düşünce ilişmişti kafama hemen kovaladım. Neyse 2 akşam önce belediye arabasına bindik, tekerlekli sandalyede bir kız vardı. Onu gördüm farklı bir boyuta geçtim zaten o ayrı.  Onu görünce hemen kapıyı incelemeye başladım. Kapıda rampa  yoktu, inip kalkıyormuş gibi bir hali de yoktu. Düştüm onun derdine, eşimle onu konuşuyorduk “merak etme inip kalkan sistem vardır” dedi. Aynı yerde indik hemen gitmedim baktım bir kadın vardı o indirmeye çalışıyordu hiçbir sistem yoktu hemen eşime seslendim el attık, bir de bir amca indirdik kızı aşağı. Hatta tesadüfen dönüşte de bizden sonra bindiler başka bir yerden  kadın önce arabaya binip yardım istedi sonra insanlar el attı da öyle kaldırdılar sandalyeyi arabaya. Durak otobüs göre çok alçakta. Diyeceğim o ki Türkiye bu konuda ileri boyuttadır. Bazı araçlarda rampa bazılarında otomatik sistem vardır. Sonra bir örnek daha tek bir kör kadın gördüm ama epey görüyor gibiydi (çok şükür), trafik lambasına yeşil için düğmeye bastı, dinledim lambayı konuşacak mı diye ne yazık ki hayır konuşmadı. Ve binlerce kere daha şükür ki Türkiye bu konuda da ileridedir. Bizdeki trafik lambaları yeşil yandı geçiniz diye konuşur. İşte bu iki olay etrafta neden özürlü görmediğimin cevabıydı çünkü özürlüler, birine muhtaç edilmiş ve eve bağımlı kılınmış bugün Türkiye’deki körler tek başlarına facebook kullanıyor.
12- Roma’nın her tarafında her şey için kuyruk var bazen kuyruk abartısız binleri buluyor (Vatikan için durum buydu). Galeriye gireceksin kuyruk, dondurma alacaksın kuyruk, şapele gireceksin kuyruk, müzeye gireceksin kuyruk, wcye gideceksin kuyruk, resim çekeceksin kuyruk, küfür edeceksin kuyruk J. Yani paramla nasıl rezil olurumun cevabı burada yatıyor sanırım. Hiçbir yere girmedim çünkü 3 saat kuyrukta dikeldikten sonra insanın  bir yer görecek hali falan kalmaz. Adamlar her yeri paralı yapmış dolayısıyla kuyruklar alıp başını gidiyor. İnsanın dini mekanı bile paralı olur mu arkadaş? Tursitten bu denli para kazanıyorlar ama şehre en ufak bir yatırım yok. Hayır turist olarak bana yatırım yapmasından bahsetmiyorum şehre biraz yatırım yapsın yazık günahtır. Halk resmen aç. Bu arada tabi havaalanında da müthiş bir kuyruk buna hadi neyse diyecektim taaki İsrail, ABD ve United Kingdom vatandaşları için yapılmış özel kısımları görene kadar. Yani AB ülkeleri ve İngiliz, İtalyan, İsrail vatandaşlarına sıkıntı yok ama bizim gibi ülkelere sıkıntı var. Bu aslında Roma’da neden çok fazla Yahudi var sorumun da cevabı olabilir.
13- ha bir de adamlar müsrif, tüm çeşmeler durmadan akıyor, tıpa mıpa yok. Bir an suyu geri mi dönüştürüyorlar diye korkunç bir düşünceye daldım o yüzden hiçbir çeşmede su içmedim. Ya da ey pis halk bakın her yerde su var ellerinizi bari yıkayın mı demek istemişler onu da bilemedim. Sebil iyidir yaptırandan Allah razı olsun da müsrfilik de günahtır be kardeşim.
Toparlayacak olursak tarihi eserleri kesinlikle görülmeye değer, çok güzeller sonuçta Antik Roma’dan kalmadır. Ama şehir olarak Roma oldukça kötü bir şehir. Gördüğüm en kötü Avrupa şehri. Şehircilik açısından bırakın Avrupa’yı Sakarya’nın yarısı olamaz (hele de Türkiye’nin en temiz şehri ödülüne sahip olduğumuzu düşünürsek). Belediyecilik diye bir şeyi zaten yok, toplu taşıması sıkıntılı, yolları, kaldırımları, düzeni, her şeyi kötü. Şehirdeki onca taciz, sıkıntı beni alakadar etmez ben tarihi eserlere meraklıyım diyorsanız buyurun gidin. Ama bence Roma demek paranla rezil olmak demek.