30 Temmuz 2012 Pazartesi

Viyana Büyük Yanılgı


Viyana’ya Doğru – Büyük Yanılgı

İçine seyahat aşkı girmiş her insan gibi (Santorini’den yeni gelmiştik ki) internetten ucuz bilet aramaya koyulmuştum.  Nitekim emeğim sonuç vermiş pegasus kampanyalı biletlerini atmıştı. Ne zamandır kafamda Viyana ismi dolanmaktaydı, hiç düşünmeden Paris, Roma gibi merkezleri atlayıp Viyana’ya baktım fiyatı görünce eşimi arayıp doğru zamanı belirleyip 350 tlye gidiş dönüş 2 kişilik bileti aldık. Gidiş tarihimiz 11 Kasım 2011’di. Özellikle 11 Kasım sonrası için istemiştim çünkü bir yazıda Viyana 12 Kasım itibari ile Noel kutlamalarına başlıyor ve rengarenk oluyor diye okumuştum. Aralık soğuğuna kalmamak için 11 Kasım’ın uygun olduğuna karar verdik.  Biletleri almıştık ve Viyana’ya gitmemize tam tamına 5 ay vardı. Eşim erken rezervasyon için biletin ertesinde uygun otel bulup (Artist Otel Reinweg’de) hemen yer ayırttı, yine 4 yıldızlı güzel bir oteli 5 geceliğine yaklaşık 500 tl ye getirmiştik. Hatta işin güzel tarafı geçen seferki gibi erken rezervasyon yaptığımızdan gerek bilet gerek otel ödemesini taksitlere bölerek gitmeden ödemeye başlayacaktık, bu durum gitme vaktimiz geldiğinde biletin de otel parasının da çoktan ödenip bitmiş olmasını sağlayacaktı. Yani sadece boğazımıza ve keyfimize para ödeyecektik.
Viyana ile ilgili belirtmek istediğim asıl önemli nokta şu;
Viyana kesinlikle gerek tur şirketleri, gerek seyahat programları tarafından hakkınca tanıtılamayan bir şehir. Nerden mi biliyorum, çünkü gitmemize 1-2 ay kala izlediğim seyahat programları, turla gidilerek yapılmış seyahat yazıları kesinlikle iç açıcı değildi. O kadar ki Viyana’ya bilet aldığıma pişman oldum ve 1 günümüzü Budapeşte’ye (Macaristan’a) giderek harcamaya diğer 1 günümüzü de Bratislava(Slovenya)da harcamaya karar vermiştim. Yoksa 6 gün Viyana’da nasıl geçerdi, seyahat programlarına bakılırsa şehirde pek bir şey yoktu. 2 gün yeterdi de artardı bile. Eşimin zorlamasıyla Bratislava’dan vazgeçmiştim ama sürekli söyleniyordum 5 gün boyunca Viyana’da ne yapacaktım?  Ama gittiğim vakit görecektim ki seyahat programları da, turla gidip yazan arkadaşlar da halt etmişler. İşte burada her zaman söylediğim nokta ortaya çıkıyor, turist olmakla gezgin olmak çok ama çok farklı, bir şehir ancak ayakla gezilerek keşfedilir, sokaklarında kaybolunarak, hiç de ünlü olmayan ama yerli halkının yemek yediği restaurant, cafe ya da tavernalarında yemek yenilerek keşfedilir. Meydanda 3-5 şeye bakıp (tur otobüsleri önlerinden hızlıca geçip gidiyormuş bloggerlar öyle yazmış), turistik mekanlarında yemek yiyip kahve içerek o şehri özümseyemezsin. Sadece bakar ve geçersin. Halbuki toplu taşıma araçlarına binip kendi insanının içine karışmadan bir şehri anlayamazsın, bu nokta çok önemli çünkü halka ne kadar karışırsan oranın insanını o kadar tanırsın nitekim Alman halkı için söylenilen şeylerin ne denli yanlış olduğunu otobüslerinde, turistik olmayan  cafelerinde yaptığım gözlemler sonucu edindim.  Ve belki de bu yüzden pek çok insanın aksine Viyana’ya aşık oldum.  6 gün nasıl geçer dediğim şehir gittikten sonra vazgeçilmezler listemin tepesine çıktı ( tepede başka bir isim yok şimdilik), medeniyetse medeniyet, şehircilikse şehircilik var. Zaten dünyanın en yaşanılası şehri seçilmesi de bundan olsa gerek. Eşim önceleri “asıl Avrupa’yı Alman ırkının olduğu yerlerde görürsün” dediğinde (İsviçre, Avusturya, Almanya) kesinlikle şüphe ile yaklaşmıştım ama daha sonra yaptığım geziler gösterdi ki Almanlar cidden çok farklı, şehirlerini tarihi dokuya dokunmadan insan için dizayn etmişler, hizmetlerini insan için var etmişler. Buram buram ihtişam akan şehirlerinde yollar, kaldırımlar, sanat, tramvaylar her şey ama her şey kesinlikle insanın rahatı için insana göre dizayn edilmiş. Nitekim Viyana gezi yazımda da beni hayrete düşüren pek çok noktaya değineceğim.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder